Blog,  Deneme

Bardaki Adam

Elindeki bardağı barın üzerine bıraktı. Hafifçe sallanarak dans pistinin ortasına doğru ilerledi ve dans etmeye devam etti. Kafasının içi bulanıktı. Düşünceler sarmaşık gibi içe içe geçmiş, duyguları birbiri ile bütünleşmiş gibi tek vücut olmuştu. Her şeyi aynı anda hissediyordu: Tutku, heyecan, huzur, öfke, mutluluk, acı…

Elleri saçlarının arasında geziniyor, vücut hatlarının sınırını çizer gibi bedeninde dolaşıyordu. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Uzaktan oldukça komik bir şakaya sırıtan birisi gibi görünüyordu. Müzik değişti ve yerine daha yavaş ritimli bir şarkı geldi. Hareketleri yavaşlarken yanında bir beden hissetti. Gözlerini bedene dikti; kendisinden biraz uzun, iyi giyimli bir adamdı gördüğü. Adam kendisine doğru eğildi temkinli bir biçimde ve “Selam.”dedi.

Sohbete girmeye çalışması ona komik gelmişti, kıkırdadı. “Ne istiyorsun?” dedi kıkırdamayı sürdürürken. Adam biraz bozulmuş gibiydi. “Tesadüflere inanır mısın?” dedi ama hemen sonrasında. Kendisi dans etmeye devam ederken adam sabit duruyordu. “İnanırım.” Dedi hızlıca. Adam da bu cevabı fırsat bilmiş olmalı ki devam etti, “Ben de inanırım.” Bir süre sustu ve ne diyeceğini toparlamış gibi konuşmayı sürdürdü: “Seni izliyordum uzaktan. Sonra içimde bir his oluştu. Seni tanıdığıma dair bir his… Oysa seni daha önce bir yerlerde görmediğime eminim; ama yarım kalmış bir hikayenin başrolü gibi geldin bir anlığına. Belki, bilmiyorum, içinde ikimizin olduğu bir hikayenin başrolüydün ve oradan tanıyordum seni.”

Adam cümlesini bitirir bitirmez kollarını adamın boynuna sardı ve alaycı bir şekilde güldü, “Derdinin ne olduğunu direkt söylemeye ne dersin?” Adam bir anlığına susup kaldı. Kaşlarını çatmış kendisine bakıyordu. O ise küçük hareketlerle dans etmeye devam ediyordu. Adamın uydusu gibi salınıyor ve boynuna doladığı elleriyle adamın saçlarına dokunuyordu. “Sadece… Dediğim gibi bu tanıdık his beni seni tanımaya itti. Bu şartlar altında karşılaşmasak daha iyi ifade edebilirdim kendimi, düşündüğün gibi bir amacım yok.” Kahkaha attı önce. “Elbette yoktur, hep öyle derler zaten.” Sonra adama daha da yakınlaştı. “Ama ilgilenmiyorum, rica ediyorum sahte hayranlık ifadelerini al ve başka kapıda şansını dene.” Adam ne diyeceğini şaşırmışken ellerini adamın boynundan çekti ve ondan uzaklaştı. Bir içki daha almak için bara doğru ilerledi. Adam da peşinden gitti.

“Hep böyle misindir?” dedi adam arkasından. “Nasılım?” dedi arkasına dahi dönmeden. “Fevri, net, kaçıngan…” Bara vardıklarında barmene el hareketi yapıp içkisini ısmarladı. “Hayır, genellikle anlayışlı, belirsiz ve cesurumdur.” Adam bu cevabı da beklemiyor olmalıydı ki birkaç saniyeliğine sustu, “Beni sanırım yanlış anladın, seni gerçekten tanımak istiyorum.” İçkisi geldiğinde adama doğru döndü ve saçlarını geriye attı, “Hayır, sen şu an kafanda idealize ettiğin ve putlaştırdığın bir kadını tanımak istiyorsun. Ben o değilim. Senin kafanda tanıdık birisi var; belki kitap gibi açılan, kapağını kaldırdığında derin cümleler bulabileceğini zannettiğin…” İçkisini kafasına dikerek son bir yudum bıraktı bardakta. “Ancak ben bu içki kadar sığım. Açılacak bir tarafım yok, derinliğim de kendime. Sen orada boğulursun yani.” Adam gülümseyerek baktı kendisine, etkilenmiş gibiydi. “Görünen o ki senin sığlığın çoğu insandan daha derin. Ayrıca endişelenme gayet iyi yüzerim. Kafamda ise idealize ettiğim bir şey yok, sadece sen varsın. Kim olduğu hakkında en ufak bir fikrimin olmadığı, tanıdık bir esinti gibi ruhumu teğet geçen sen…”

Bir kahkaha daha attı, bu gece oldukça sık gülüyordu. “Çok tatlısın ancak benim bu laf cambazlıklarına kanmayacak kadar yaşım var.” Adama doğru bir adım attı, yüzünü adamın yüzüne yakınlaştırdı, “Sen beni bir geceliğine tanımak istiyorsun. Bense bu gece yalnızca kendimle kalmak istiyorum.” Adam bir adım geri çekildi ve aralarına mesafe koydu. “Öyle olsaydı eğer şu ana kadar ellerim belinde olurdu, dudaklarımız buluşurdu ve konuşuyor olmazdık.” İç çekti adam, “Neden gardını bir an olsun indirmeyi denemiyorsun?” Yüzünü buruşturup son yudumunu da içti, “Ben muhtemelen seni üzerim. Öyle ciddi bir şey aramıyorum. Hatta herhangi bir şeyin arayışında da değilim. Kendi halimdeyim, tek kişilik yaşıyorum her şeyi. Benim yalnızlığım senin arzularına ağır gelir.” Adam yarım ağız güldü ve barmene iki içki istediğini söyledi. “Sen muhtemelen sadece kendini üzdüğün için kendinden dahi yüksek duvarların var. Ne aradığını bilemem ama hayal kırıklığından kaçtığın kesin. Yarışa girmezsen eğer kaybetmezsin mantığı seninki. Yakınlaşmazsam yara almam diye düşünüyorsun gibi.”

Bir anlığına afalladı ve yüzündeki gülümsemesi soldu. Hemen ardından eski haline geri döndü, adam ise konuşmaya devam etti, “Haklıyım, biliyorum. Bana tanıdık geldiğini söylemiştim. Bu, ruhunu biliyormuşum gibi bir his. Kim olduğunu bilmiyorum belki ama kalbinin boğulacağımı düşündüğün derinliklerinde daha önce yüzmüşüm gibi…” Ne diyeceğini bilemese de duruşunu bozmadı. Sahiden de bedeninin içindekileri görebiliyor gibiydi. “Hiçbir şey bildiğin yok. Böyle özgüvenli adamlara bayılırım ama, özellikle yanımdan nasıl da özgüvensiz ayrıldıklarını görünce… Sadece uyarıyorum seni, kalbin kırılır.”Adam açtığı meafeyi kapattı ve izin ister gibi ellerine uzandı. Reddetmeyince ellerini tutup kendi kalbine götürdü, “Sorun değil, ben sözümün arkasındayım. Soğuk bakışlarının ardında gizlenmekten sıkılmış sıcaklığı görrüyorum. Sen de bunu biliyorsun.” Ellerini daha sıkı kavradı, “Dinle, ben açık bir şekilde geliyorum sana. Her insan görülmeyi bekler, ya görülür ya görülmez. Ben, sana görünmek ve seni görmek istiyorum.”Kalbi hızlı hızlı atıyordu adamın. Üstelik sözleri onu oldukça etkilemişti ancak bu tuzağa düşmemeliydi. Ciddi bir ifadeyle bir süre adama baktı. “Siz aşkı çocuk oyuncağı sanıyorsunuz öyle değil mi? Sevmeyi kasıklarınızın arasından yükselen bir his zannediyorsunuz. Kızmıyorum da üstelik size, sizin doğanız böyle ama rica ediyorum bu yanılsamaya yalnızca siz kanın. Beni bu aptal fikirlerinize bulaştırmayın. Ben görülmek istemiyorum artık. Haklısın, belki bir aralar böyle aptalca bir arzum vardı ancak şimdi hayalet olmaktan oldukça memnunum. Hem biliyor musun insanların arasına karışmak böyle daha kolay: Görünmeden, ruhunu soymak zorunda kalmadan. Üzgünüm, beni tanımanı istemiyorum.” Adam hayal kırıklığı ile baktı gözlerinin içine. “İstemiyorsan elbette bu konuda yapabileceğim bir şey yok. Sadece geçmişin vebalini bugüne yükleme olur mu?”

Siniri bozulmuş bir biçim de kahakaha attı, “Ben geleceğin mutluluğunu bugünümde inşa ediyorum yalnızca. Ruhumu gördüğünü zannediyorsun ancak o ikimizin de göremeyeceği kadar karmaşık ve derinde artık; şu bahsettiğimiz derinlikte boğuldu. Aşk, sevgi, ilgi benden uzakta kavramlar ve onları deneyimlemek gibi bir arzum yok.” Adam buruk bir şekilde gülümsedi yalnızca. “Üzgünüm.” Dedi. Merakla “Ne için?” diye sordu. Adam kendisine uzun uzun baktı, “Bu kadar kırılmış olduğun için.”

Sustu.

Kendisini kendisiyle yüzleştiriyor gibiydi, sanki adamla değil de aynadaki ile tanışıyordu. Sonunda gardını indirdi, “Ben de üzgünüm.” Dedi adamın ısmarladığı içkiyi kafasına dikerek. Adam kendisine yaklaştı ve birden bire sarıldı. Vücudu sıcacık bir ten tarafından sarmalanmıştı, içi bomboştu. Müzik kulaklarını dolduruyordu ve aklı az öncekinden daha da bulanıktı. Duyguları bütünleşmekten vazgeçmiş ayrı ayrı boy gösteriyorlardı. O da adama sarıldı, bir süre öyle kaldılar.

Adam geri çekildiğinde kimse konuşmadı, o da kafasına içkisini dikti ve usulca yanından ayrıldı. İçten içe adamın gitmesini istemiyordu ancak susmaya devam etti. Adamın gidişini izledi, önce yanından sonra mekandan… Tek başına kaldı, yine. Dans pistine doğru ilerledi ve dans etmeye başladı. Bu sefer hareketli bir şarkı çalıyordu, bütün hırsıyla dans etti.

Görülmeyi dahi beceremeyişinin şerefine ağlamaya başladı. Hayatla da hep böyle dans ediyordu: ritme uyum sağlıyordu ancak içten içe kahroluyordu.

Hadi şimdi daha çok yerde buluşalım!

Yazılardan haberdar olmak ve her ay e-posta almak için abone olun!

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir