Düğüm
Kaygı dolu bir iplikle bağlıyım sana. Sımsıkı düğüm olmuşum iplikle ve sana çekiliyorum gün geçtikçe ama nasıl bağırıyor içimdeki hezeyanlar gideceksin diye. Biliyorum, ya da umuyorum, bu sefer kolay olmayacak bir terk ediş. Bu sefer acabalara yer yok çünkü, net duyguların neferleriyiz biz: ya severiz ya sevmeyiz. Ya gideriz ya da gitmiş gibi yaparız.
Benden yana eğme yüzünü, ah içim nasıl burkuluyor! Senin dudaklarının yerçekimine mağlubiyeti mahçup eder beni hayata karşı. Senin gözlerinin kısılması lazım, parlaması… Lakin olur da yaşarırsa bakışların, nice nehirler taşar içimde; sel olur da akarım kendi içime.
Sen yine de elimi gevşek tutma, adımlarını yalpalayarak atma yürüdüğümüz yola. Olur da zelzeler bizi vurursa kopuveririz ruhlarımızın kenetlendiği yerden. Kabul, biraz ürkek bir sevginin boyunduruğu altında izliyorum gölgeni. Kabul, bazen ben gevşetiyorum ellerimizi gitmeyi arzularsan da benim mağrur hüznümden kalmak zorunda hissedersen diye.
Ama sen yine de gitme, kal yamacımda. Bugüne kadar kaybettiğimiz bütün muharebelere inat kazanalım birbirimizi. Sen benim zaferim ol, ben seni temsil edeyim yıkık bir kara parçasında. Sen gitmeyi hiç arzulama, önümüze bakalım durmadan. Ey sen! Gülümseyelim hep galibiyetimizi temsilen.
Kaygılarım kavgalarıma dönüşsün avuçlarında ve soluklanalım parçalandığımız yerlerden. Daha sıkı tut ruhumu, bırakma. Olur da yamacına ulaşırsa bir kuşku, alır götürür bizi ırağa doğru.
Her neyse işte, sevmenin yükünü yüklenelim omuzlarımıza ama kamburumuz çıkmasın. Bir tek aşk olsun omuzlarımızı çökerten. Ey sen! İkinci tekil şahısların başrolü olmayı bırakma hiç. Benle kal, hoşça kal.


