Blog,  Deneme

Kaymış o yıldıza mektup

Bir sigara yaktı önce, izmarite dönüşmesine iki nefes kalmış sigarasını dudaklarına yerleştirdi ve kafasını gökyüzüne çevirdi. Siyaha bulanmış sonsuz tuvalin arasında sönmüş bir yıldızı fark etti. Diğer yıldızların aksine öyle sönük, karanlıktan dahi öyle zifiriydi ki onu fark etmek için şanslı olmak gerekirdi. Gülümsedi. Bu yıldızı bir yerden tanıyor gibiydi. Diğer yıldızlardan uzakta ancak göğün tam ortasında bütün asaleti ve yalnızlığı ile asılı duruyordu. Hatırladı aniden. Bu yıldız, yıllar önce dileğini kayıp götüren yıldızdı.

Selam, dedi. Selam yıldız. Nasılsın?

Cevap bekler gibi sustu biraz. Yıldızın da bir hali olsun istedi, halini anlatsın; yalnız olmasın istedi. Çünkü yalnızlık çok sessizdi ve sessizlik, kahkahalarına yapılan bir soygun gibi çıplak asılı kalmıştı gecede.

Ben iyiyim. Aslında, sanırım değilim ancak hep öyleymiş ‘gibi’ yapmaktan nasıl olduğumu bilmiyorum artık. Yıllar sonra, tekrar merhaba. Sana anlatacak çok şey biriktirdim. Aslına bakarsan, varlığınla karşılaşmayı hiç ummuyordum. Bu yüzden de seni anımsamak geceyi hatırlamaktan farksızdı. Karanlık ve kasvetli bir anı olarak kalmıştın yüreğimde.

Ama şimdi görüyorum. Zamanında nasıl ışıl ışıl olduğunu, beni ışığının içine almanı istediğimde nasıl hissettiğimi anımsıyorum, tekrar.

Sigarası bitmişti, izmariti iki parmağının arasına alıp olabildiğince uzağa fırlattı.

Üstelik bu beni korkutuyor. Sen, hiçbir zaman hayatımda olamadığın ama aklımdan da hiç çıkmadığın bir dilektin benim için. Öyleymiş yani. Sen kayıp gittikten sonra, geceler bir sürü yıldızı ağırladı. Her biri içimden benden bir parçayı da alarak kayboldu karanlıkta. Ben de, biliyorum, her seferinde sana gelmek istedim ama gelemedim. İşte şimdi, karşı karşıyayız. Üstelik sana konuşabiliyorum, beni dinliyorsun.

Eskiden, dileğimi en saf duygularımla hapsetmiştim sana. O yüzden hep yerin farklıydı benim için. Hep, sahip olduklarıma rağmen dönüşemediklerimin sembolü gibiydin, imrenir imrenir dururdum sana yüklediğim dileğe.

Yıldıza bakarak derin bir iç çekti.

Hatırlıyor musun, dilek dilediğim o geceyi? Ben hatırlıyorum. İçim buruk bir heyecanla dolup taşıyordu. Hala hevesliydim yaşamaya. Sevmeyi sevdiğim dönemlerden bir geceydi. Şimdi, biliyor musun, içimde buruk da olsa bir heyecan yok. Heves desen yere çarpa çarpa kendini, bir balık gibi can çekişti. Sonunda ise kollarımda can verdi. Sevmek desen… Sevmek, midemi bulandıran bi’ yalanlara gebe kalma hali sadece şimdi. Dokuz doğurmuş gibiyim işte, gerçeklere.

Gözleri dolmaya başlamıştı, taşmak üzereydi.

Şimdi, seni ne kadar özlediğimi fark ediyorum. Oysa sen çok uzaksın bana. Hiç dokunamadığım bir düş, hiç gerçekleşmeyecek bir dileksin. Keşke gecenin karanlığını baltalayıp göstermeseydin kendini. Hem bak, sen de sönüp gitmişsin işte! Sönük bir heves gibi asmışlar seni gökyüzüne.

Sevgili yıldız, ben iyi değilim sanırım. İçim, bak geceye, geceden bile karanlık. İliklerime kadar isyan doluyum her şeye. Bağırmak istiyorum “Neden?” diye ve her nedenimin bir çünküsünü söylemek kendime, beni deliye döndürüyor: yani kendime.

Yıldız kaybolur gibi karanlığa karıştı bir süre. Ödü koptu, sözü yarım kalacak diye. Ardından, bir süre sonra, yıldız bütün sönüklüğü ile belirdi yine göğün karanlık yüzünde.

Dur, gitme. Bu sefer kendimi sana teslim edeceğim. Kendimi eskimiş ve sönmüş bir dileğe vereceğim. Canım yanar mı bilmiyorum. Canım zaten yanıyor. Sanki ateşlerle çevrili bir okyanusun en dibindeyim, bütün ıslaklığa rağmen yanıyor gibiyim. Öyle devasını mahçup eden bir derdin içindeyim.

Nereye gitsem boşa sallanıyor küreğim. Ha! Ne komik oysa, ben gidiyorum sandıkça yerimde sayıyorum. Saydım; bir milyon ışık yılı kadar kürek çekmişim de hiçbir yere gidememişim. Görmüyor musun, işte bu yüzden tam karşında dikilmekteyim. Gitmeyi dilemişim, gidememişim. Kalmayı denemişim, becerememişim. Geceye senin gibi karışmak istemişim, uzanamamışım.

Söyle bana yıldızım, ne yapmam gerek? Kalmalı mıyım yoksa çekip gitmeli miyim yeniden? Kalmak canımı yakan bir dilek gibi mıhlar mı beni olduğum yere? Ya gitmek, gidersem arınır mıyım bütün yüklerimden?

Hışımla kafasını iki yana salladı.

Hayır, hayır. Hiç biri, hiçbir şeye çare değil. Ben çaresizim.

Yıldız, beklenmedik bir şekilde hafifçe yandı ve söndü. Gözlerini kıstı, inanamıyor gibiydi. Yıldızı bir kere daha yanıp söndü ve sonunda parlamaya başladı.

Hayır, yapma. Bana ışığının altında parlama umudu aşılama. Seni hatırlamak, en acı günlerimle yüzleşmek demek. Seni hatırlamak, içimden kopup giden parçaların bir müzede sergilenmesi gibi tıpkı; apaçık bir şekilde parçalandığımı gösteriyor.

Gözlerinden akan yaşlarını elinin tersiyle sildi.

Keşke böyle olmasaydı. Keşke, bunca yıl içimde sönük bir şekilde parlamana izin vermeseydim. Ben senden çoktan vazgeçtim. Şimdi kalmana nasıl izin veririm? Şimdi, söyle bana, nasıl kalırım?

Yalnızım ve ıssızım. Bir beklentim yok hiçbir yıldızdan. Gökyüzü karanlık olduğu sürece varım ve beni ilgilendirmemeli karanlığın içinde asılı ışıklar. Canım sıkkın, seni özledim. Dileğimi dilediğim geceyi özledim. Dileğimin gerçekleşme ihtimaline beslediğim umut gibi heveslere boyun eğmeyi dilerdim.

Sevgili yıldızım, yeni bir dilek diliyorum sana. Umuyorum bir gün, heveslerimi taşımaya ve dileğimi gerçekleştirmeye istekli bir yıldız kaydırırım göğün yüzünden. Umarım bir gün, bir şeyleri ummaya başlarım tekrar.

Yıldızı tüm gücüyle parladı ve ardından karanlığı baltalayarak kaydı. Hemen sonra geceye karıştı,

Ve kayboldu.

Hadi şimdi daha çok yerde buluşalım!

Yazılardan haberdar olmak ve her ay e-posta almak için abone olun!

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir