Pelerinsiz Kahramanlar
Annesinin gözlerinin içine baktı derin derin. Gördüğü yüz, onu doğuranınkiyle aynı değildi sanki; kırışmış, biraz yol yol olmuştu sureti. Sanki hayat geçtiği her yol için iz bırakmıştı yüzünde. Bedeni küçülmüş, sözleri daha büyük gelmeye başlamıştı annesinin. Kahramanlıktan emekliye ayrılmış gibi, sıradan görünmeye başlamıştı kendisine. Bugünlerde ağlayan, gülen, acıkan, susayan bir insandan fazlası değildi annesi. Bu durum onu sarsmıştı ilk başta. İnsan, kahramanlarının kollarına doğar, onların engin bilgisiyle yetişirdi. Bir insanın yapı taşıydı ailesi; bundandır ki annesinin hata yapan, düşen ve kalkan bir insan olabileceği gerçeği ona bir hayli acayip gelmişti.
Belki de her insan biraz tapınırdı ailesine, onların her zaman en doğrusunu bileceğine inanır; sözlerini dinlemezse eğer başına kötü bir şey geleceğini düşünürdü. Çok tabii, bu şekilde düşünmek çoğu zaman mantıklı olandı. Neticede büyüklerin yeni doğanlardan çok daha fazla hayat deneyimi vardı. Yine de durdu ve bakışlarını annesinin kırışıklıklarına kaydırarak düşündü: Aslında o da bir gün aile kurmaya karar vermiş tecrübesiz bir gençten fazlası değildi. Kendisini büyütürken hatalar yapmış, anne olmanın ne demek olduğunu kendisiyle öğrenmişti. Engin bilgisi falan yoktu, avucunda ne kadar bilgi varsa hepsini kullanmıştı sadece. Bu fikir ona garip geldi. Tecrübesiz insanların yeni insanlar üretmeye çalıştığı ve çoğu zaman başarısız olduğu müşterek bir yerdi hayat.
Annesi karşısında taze fasulye ayıklıyordu şimdi. Bıçağı iki parmağının arasına sıkıştırmış fasulyeleri ortadan ikiye ayırıyordu. Kestiği yamuk bir parçadan sonra beyninde bir şimşek çaktı. Ona karşı nasıl merhametsiz davrandığı geldi aklına. Yalnız ona değil, parçası olduğu ailenin her üyesine karşı nasıl tahammülsüz, nasıl bencil olduğunu düşündü. Kesilen yamuk fasulye gibiydi bazı şeyler: hatalıydı, noksandı ama olağandı. Annesi de kestiği fasulye gibi mükkemmel değildi ve kendisi bu duruma karşı oldukça anlayışsızdı.
Belki de insanlar birbirine maruz kaldıkça tahammülsüzleşiyordu, üstelik tahammül edeceğiniz insanı seçemiyordunuz doğarken. Bu yüzdendi belki çarpık ilişkilerinin nedeni. Kimse ona “Bu insan seni büyütecek ama eksiklikleri bunlar… O da bir insan, henüz öğrenmediği şeyler var.” Dememişti ki! Bunlar aklından geçerken içi sızladı. Bunca yıl, ona karşı daha nazik ve anlayışlı davranmış olmayı diledi. İronikti hayat, kahramanlar sıradanlaştıkça ve insan suretine büründükçe anlıyordunuz bazı şeyleri. Yine de kahramanlar mükemmel resmedilirdi, eksiksiz birer silüetti her biri; bu yüzden de onların hatalarına isyan etmek kolay olandı. Oysa her birimizin hayatında noksan kahramanlar vardı, bir süre sonra size benzemeye başlayan.
Derin bir iç çekti ve uzun süredir bir yere ait hissetmediğini fark etti. Sanki ait olduğu ailesi onu özgürlüğe doğru uçuran bir çift eldi sadece. Zamanı gelene kadar kendisini himayeleri altına almış, bakmış; zamanı gelince de avuçlarını açarak özgürlüğe kavuşturmuşlardı. Oysa kimse ona uçup uçmak istemediği sorulmamıştı. Neticede özgürlük, tehlikeli bir kavramdı. Ne kadar özgürseniz o kadar sorumluydunuz kendinden. Şimdilerde ait değildi ailesine belki de bu yüzden. Çünkü o kendinden sorumluydu artık; yuvası yalnız kendisiydi. Ailesi geride bıraktığı bir koza gibi manidar bir sıcaklıktı sadece. Bu durum buruk içini daha da sızlattı. O sıcaklığı artık hissetmiyor, kendisine yuva olmanın zorunluluğuna katlanamıyordu. Başkalarına dayanmak kendine dayanmaktan kolaydı. Kapana kısılmak, özgür olmaktan daha tatlı geliyordu ona. “Ah!” dedi içinden, “Beraber yaşamayı seçemediğimiz insanlara önce tahammül ediyor, onlara karşı bencilleşiyor sonra onlardan ötekileşiyoruz. Sonunda da yuva bildiğimiz kimselerden kendimize doğru özgürleşiyoruz.”
Annesi işini bitirmek üzereydi. Elindeki son fasulyeyi de ayıklayıp çöpünü poşete attı ve kendisine bakarak kocaman gülümsedi. Bu gülümseme pelerini çalınmış bir kahramanın yüzüne kondurulmuş bir tebessümdü sadece. O da düşündüğü her şeyin ağırlığı altında ufak bir gülümseme ile eşlik etti annesine. Annesi düne ait bir masalın en büyük kahramanı, bugün ise kahraman giysisinden soyunmuş öylesine bir insandı.
İdolleştirdiğimiz her insan, tanrısallaştırdığımız her suret, her biri…
Yalznıca bir insandı.


