Blog,  Deneme

Yıllar geldi geçti

Yıllar geçti önce. Aynada gördüğüm kız çocuğunu benden çalıp yok pahasına satan yıllar, geldi geçti önce. Ben, tek başıma eskittiğimi sandığım o yıllarda meğer seninle büyümüşüm. Zaman, arsız bir diktatör gibi diretmiş bana seni hep; senden kaçmayı denemiş yolun sonunda da sana çarpıvermişim.

Sana seni anlatmak, dünyada barışı sağlamaktan daha zor sanıyorum ki, çünkü içimde çoktan ölmüş bir şeyler var ve manşetlerde büyük harflerle sen diye yazılmış bütün katliamlar. Şimdi bana söyle, nasıl ağırlaşmaz seni taşıyınca satırlar! Dünya barışı dahi daha az vaktini alır insanoğlunun, seni anlatmak denen telaş ise bir ömür çalar benden. Üstelik bilirsin, barış hiç sağlanmamışken bugüne kadar, ne devasa bir çıkmazdır seni değil satırlara, kendime dahi anlatmak.

Sonra geçen yıllar bile eskimeye başladı. İlk güldüğümüz günün hatırası tozlandı ve geriye döngüye sardığımız soru işaretleri kaldı. Ağlardım önceden; halime bakar, gördüklerime ağlar ve ağladıklarıma kızardım. Ben halime kızardım. Şimdi içimde ruhsuz bir yok oluş var, gözyaşlarımı tüketmiş, sabrımı taşırmış ve kendimden geçmişim. Kendimden öyle bir vazgeçmişim ki aynaya baktığımda gördüğüm yüz artık benim değil.

Hayat tatsız bu sıralar, bir veda mektubu gibi hüzünlü bir son sanki benden geçip giden günler. Dünler ise peşime takılmış gibi arkamdalar, kansıksadım üstelik onları. Artık ben yokum sadece: ben ve dünüm beraber uyanıyoruz her güne. En fenası da geçmişimin büyük  bir yüzölçümünde de sen varsın. Geçmiş yok da senin içinde geçmişim var gibi nankörce çalmışsın dünlerimi benden.

Eskiden cahildim, seni unutmaya çalışırdım; şimdi bilgeyim, seni hayatın akışına bıraktım. Çünkü seni unutmak, pembe fili unutmaya çalışmak gibi; seni düşünmemeye çalıştıkça mıh gibi çakılıveriyorsun aklıma, kurtulamıyorum.

Batmak üzere olan bir gemi gibiyim, ağırlaştıkça ağırlaşıyorum. Su alıyor gövdem, içimde boğuluyorum. Oysa biliyor musun konu sana gelmedikçe, cümlelerime sen özne olmadıkça bambaşka bir hikayem var. Orada bütün gemiler özgürler, sular beni boğan değil iten birer güce dönüşüyorlar. Kendim olabildiğim başka bir dünya var içinde senin olmadığın, bir de benden içeri bir ben var sana çırılçıplak kalan. En kötü yansımam avucunda asılı senin, en çirkin yüzüme bakıyorsun sen bu hayatta. Bazen seni değil, yamacındaki kendimi sevemiyorum ben o yüzden. Sendeki kendime katlanmak, seni sana anlatmaktan da zor.

Öyle peşimde sürükleniyoruz işte: bir sen bir de karanlıktan bozma yüzüm beraber sürükleniyoruz ardımda. İsterdim ki içimdeki hakimiyetin anlamsız var oluşuyla tamamen yok olsun bir gün. Senden kalan parça parça yüzlerim silinsin yeryüzünden ve geriye benden bana ben kalsın ama ne mümkün! Sen var oldukça geçmişimle çift kişi yatacağım tek kişilik yatağımda. Sığamayacak, taşacağım yattığım yerden dahi.

Yıllar geldi geçti, seninle. Benden bana kalmadı bir ben dahi. Ayrı dünyaların insanları da değildik üstelik, sadece ayrı bir dünyan vardı senin benim içimde. Kendi içine doğru çökerek yok olan, yok oldukça çoğalan bir dünyanın hükümdarıydın içimde. Darbe yapsam diyorum bir gün, hislerimin akıbetini bana uzanmayan avuçlarına bırakmasam.

Ve sonra sen geliyorsun aklıma, pembe fili düşünüyorum. Seni sana anlatsam diyorum,

Yine de anlatamıyorum.

Hadi şimdi daha çok yerde buluşalım!

Yazılardan haberdar olmak ve her ay e-posta almak için abone olun!

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir