Blog,  Deneme

Yok Oluyorum

Esrarengiz bir suret dikiliyor önümde, tuhaf bir ışıltıyla bakıyor gözlerime. Saçları okyanusun dalgalarını andıran bir kıvrımla omuzlarının altına düşüyor. Kaşları çatık, dudakları düz bir çizgi. Üzerinde simsiyah bir elbise var, dizlerinin hemen altında bitiyor. Parmaklarının arasına yarısı yanmış bir sigara yerleşmiş, külleri esen rüzgarla uçuşuyor. Karşımda daha önce benzerini hiç görmediğim türden garip bir suret var. Uzaktan bakınca insana benziyor ama gözlerinde insanlığa dair hiçbir parıltı yok. Sanki insanlığı çalınmış gibi hayvani bir şekilde bana bakıyor.

Yaklaşıyorum ona doğru bir adım. O da aynı şekilde bir adım uzaklaşıyor benden. O an bakışlarında korku seziyorum; sanıyorum hayvani yanı baş gösteriyor. Tıpkı yırtıcı bir hayvan gibi temkinli ama içten içe korkak bir edayla geri gidiyor. Sonra gözlerim daha aşağılara kayıyor, göğsünün tam ortasında koyu kırmızı bir leke görüyorum. Leke, siyahı dahi gölgeleyerek elbisesinde aşağı doğru süzülüyor. Neresinden yaralı olduğunu anlamaya çalışırken istemsiz bir adım daha atıyorum ona doğru, o da tekrar bir adım geri gidiyor.

Gözlerine bakıyorum tekrar, bu sefer yüzünün her zerresi korkuya teslim olmuş. Dudakları birbirine basılmış, gözleri kısılmış ve suratı gergin bir şekilde bana bakıyor. Anlamıyorum neden benden bu kadar korktuğunu. Bir adım daha atıyorum ona doğru ama bu sefer elindeki sigarayı atıp beni hızla ittiriyor. Sendeleyip geriye doğru gidiyorum. “Yaklaşma!” diye bağırıyor. Ellerimi hafifçe öne uzatarak bir adım daha atıyorum yine. “Korkmana gerek yok. Yaralısın. Sadece yardım etmeye çalışıyorum.”

Alaycı bir ifade ile çarpılıyor yüzü. “Sen bana yardım edemezsin.” Bu sefer o bana doğru bir adım atıyor, sanki her hücresinden nefret akıyor, “Bunu bana sen yaptın!”. Anlamayarak bakıyorum ona. “Ben sana hiçbir şey yapmadım.” Diyorum bir çırpıda.  Esrarengiz suretin gözleri yaşla doluyor, o an dünya üzerindeki bütün denizler sanki gözlerine hücum ediyor. Ağzını açıyor, gözlerini yumduğu ilk an yaşlar süzülüyor yüzünden. Sonra suret bütün yorgunluğu ile yere yığılıyor. “Bana bunu sen yaptın.” Ellerini göğsüne götürüyor ve elbisesini yırtıyor, çıplak bedeninin tam ortasında kanlar akan bir boşluk görülüyor. Elini boşluğa uzatarak “Benden beni çaldın sen, geriye de kocaman bir boşluk bıraktın sadece. Beni hatırlamadın mı? Aynaya her baktığında gördüğün şeyim ben. Beni tanımadın mı? Senin bugününüm ben. Sen en büyük kurbanını anımsayamadın mı? Bir gece ansızın kalbini yerinden söktüğün o vücudum ben. Şimdi bana yardım mı edeceksin?”

Şaşkın bir ifade ile izledim olanı biteni. Karşımdakini anımsar gibiyim, yüzü gözü birisini andırıyor. Duruşu, içlenişi ve hatta korkaklığı bile birine benziyor… Karşımda duran kişi bana çok benziyor ama böyle bir insan değilim ben. Acımasız bir duruşum yok bu kadar, içi boşluk olamayacak kadar kafası dolu bir insanımü ben ve bu doluluk her hücremi doldurmaya yeter. Ben, karşımdakinin ben olduğunu biliyorum ama onu tanımıyorum.

Karşımdaki surat gözyaşlarını silerek ayaklanıyor ve hüzünlü yüzünü öfke gölgeliyor. “Sen nasıl beni yok ettiysen ben de seni yok edeceğim. Bizden geriye sadece ben kalacak. Bana iyi bak! Bundan sonra yaşayacak olan benim, nasıl bir hayat yaşayacağına yakından bak!” Az önceki ürkek suret gidiyor ve yerine tehlikeli bir varlık geliyor. Bana doğru bir adım atıyor hemen sonrasında. Kollarımdan tutuyor sıkı sıkı ve tırnaklarını geçiriyor. Bu sefer korku bana misafir oluyor, ben yok olmak istemiyorum.

Beni sarsmaya başlıyor. O beni sarstıkça kalbi üzerimden yere düşüyor. Kanı üzerinde olan kalbi görünce şaşıp kalıyorum. Sanıyorum ben işlediğimden dahi haberimin olmadığı bir cinayetin katili oluyorum. Sonra kalbi sökmemi sağlayan hatalar düşüyor paçalarımdan, hepsini görüyorum teker teker; yüzleşiyorum. Ah tanrım! Neler yaptığıma şahit olmak yok etmeye başlıyor beni. Suret beni sarstıkça azalıyorum kendimden. Güçsüzleştiğimi hissediyorum. Suret beni sarsmayı bırakıyor ama ben sarsılmayı bırakamıyorum. “Gördün mü bana yaptıklarını! Neden yaptın bunu bana?”

Yüzündeki öfke sönüyor ve yerini acıma alıyor. “Yazık sana. Senin için çok çabalamıştım ama…” Bir adım daha atıyor bana doğru. “Ama hiçbirine değmezmişsin. Beni mahvettin.”

Göz göze geliyoruz. Gözlerinde garip bir ışıltı görüyorum: gözlerindeki ışıltının kaynağı göğsündeki boşluk anlıyorum, çünkü karanlık yansıyor gözlerinden. O an hayatımda ilk defa karanlık bir ışık görüyorum. Omuzlarım çöküyor. Suret bana son kez bakıyor ve arkasına dahi bakmadan çekip gidiyor.

Ben yanlışlarımla çevrili, ayaklarımın altında çalıntı bir kalple kalakalıyorum. Kendimi kaybediyorum yavaş yavaş. Yok oluyorum.

Sonra simsiyah elbiseme bakıyorum üzerimdeki, elimi göğsümün arasına götürüp kalbimi söküyorum orta yerinden. Hemen ardından karşıda bir suret daha beliriyor: bana kafası karışmış bir şekilde bakıyor. Bir süre sonra bana doğru bir adım atıyor, geriliyorum. Bir adım daha… İttiriyorum onu sonunda ve “Yaklaşma!” diye bağırıyorum.

Beni yok eden suretin tam gözlerine bakıyorum.

Hadi şimdi daha çok yerde buluşalım!

Yazılardan haberdar olmak ve her ay e-posta almak için abone olun!

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir